Thursday, April 05, 2007

Dokuzuncu Mektub - 37

Sevgili dostlar,

Kuresel isinma nedeniyle pinarimiz bir sure susuz kaldi. Nisan yagmurlari ile yayinimiza kaldigimiz yerden devam edecegiz ins.. :))

İşte, insanda binlerle hissiyat var. Herbirisinin, aşk gibi, iki mertebesi var: biri mecazî, biri hakikî. Meselâ, endişe-i istikbal hissi herkeste var. Şiddetli bir surette endişe ettiği vakit bakar ki, o endişe ettiği istikbale yetişmek için elinde senet yok. Hem rızık cihetinde bir taahhüt altında ve kısa olan bir istikbal, o şiddetli endişeye değmiyor. Ondan yüzünü çevirip, kabirden sonra hakikî ve uzun ve gafiller hakkında taahhüt altına alınmamış bir istikbale teveccüh eder.

Labels:

 
posted by ladybird at 5:40 AM, |

5 Comments:

  At 4/06/2007 9:15 AM Anonymous Anonymous said:
"kabirden sonra hakikî ve uzun ve gafiller hakkında taahhüt altına alınmamış bir istikbale teveccüh edebılmek..."

keşke yaptığımız her işte, verdiğimiz her kararda nefsimizle bunun muhasebesi içerisinde olabilsek. ve sorabilsek "acaba bu iş, bu karar yüzümü o hakiki istikbale mi muteveccıh kılıyor, yoksa o fani aldanışlardan birini daha mı yaşıyorum ???" diye

ve alacagımız cevap, eger vicdanımız uyanık ise, elbette manidar olacaktır...
@

Sayfayı açınca bir an durgunluk yaşadım, böyle sayfanın ismi ile ve misyonu ile uyumlu bir şablon ile karşılaşmayı beklemiyordum çünkü. Çok güzel, görünüyor.. insanı düşünceye sevkediyor.. paklığa, saflığa, duruluğa.. sadeliğe, masumiyete.. huzura, mutluluğa.. Teşekkür ederiz, Allah râzı olsun.. . Âmin,
  At 4/07/2007 10:49 AM Anonymous Anonymous said:
Nur Pınarı'nın yeniden akmaya başlamasından ziyadesi ile memnun olduk efendim.
Nur Pınarı her ne kadar Ladybird'in bir sayfası olsa da, yüklendiği misyon bakımından hepimizin olduğunu düşünüyorum. ladybird kurnazca bir giriş yaparak durumu biraz kurtarmış ama, bu sessizlikten bizlerin de sorumlu olduğunu düşünüyorum. Demek ki yeteri kadar rahatımızı bozup buraya layık olduğu ilgiyi gösterememişiz. İnşallah bu yeni başlangıç hepimiz için yeni bir gayretin startı olur ve hep birlikte bu pınarın çağlayıp akmasına katkıda bulunuruz.

Sayfanın yeni tasarımı ve renk ayarı da fevkalade olmuş. "Tebdil-i mekanda ferahlık vardır". Gerçekten de çokk ferah verici bir dizayn olmuş. Ellerine sağlık lady...

Bu sayfada hayatımızın gayesinin ne olduğunu, kim olduğumuzu, nereden gelip nereye gittiğimizi ve bunlara benzer bir çok sualin cevabını bulacağımızı ümit ediyorum.

Şimdilik bu kısa yorumuma son verirken, Necip Fazıl'ın şu mısralarını buraya uygun düşer diyerek sizlerle paylaşmak istedim.

"Her şey akar, su, tarih, insan ve fikir,
Oluklar çift, birinden nur akar öbüründen kir"

İnşallah nur akan oluklardan kana kana içmeyi nasip etsin Rabbim.
@

[ İşte insanda binlerle hissiyat var. Herbirisinin aşk gibi iki mertebesi var. Biri mecazî, biri hakikî. ]

Burada.. aşk duygusu, binlerce hissiyat arasından bir misâl verilmiştir. Parağrafın genelindeki konu ile alâkası da, bu yöndedir.

Aşkın mecazî oluşu bahsi, 4. mektubun 4. suâline verilen cevapta.. ayrıntısıyla işlenmiştir.

* * *

[ Meselâ: Endişe-i istikbal hissi herkeste var; şiddetli bir surette endişe ettiği vakit bakar ki, o endişe ettiği istikbale yetişmek için elinde sened yok. ]

Sabaha çıkmaya senedim mi var denilir ya, o hesap. Yarın, bir muamma.. bu dünyada. Ölüm, her an kapımızdadır.

* * *

[ Hem rızık cihetinde bir taahhüd altında ve kısa olan bir istikbal, o şiddetli endişeye değmiyor. ]

Dünya nimeti, kalıcı lezzetlere sahip değildir. Böyle lezzet, ve hazlar ile donatımış bir yaşam nasip edilse bile.. geçicidir, Dünya'da.

* * *

[ Ondan yüzünü çevirip, kabirden sonra hakikî ve uzun ve gafiller hakkında taahhüd altına alınmamış bir istikbale teveccüh eder. ]

Böylesine boş bir hayatın farkına varan akıl sahibi kimse.. gafillere kapıları kapalı bir istikbale karşı ilgi alaka duyar, ve böyle bir geleceği özüyle sözüyle taleb eder..

Aksi hâlde, bu hayatın sonlu olduğunun farkına varamadan yaşlanacaktır. Gafil olmak da budur.. inanmak, yetmiyor yâni.. inandığı yolda, yürümeli de insan.

* * *

[ Hem mala ve câha karşı şiddetli bir hırs gösterir.. bakar ki: Muvakkaten onun nezaretine verilmiş o fâni mal ve âfetli şöhret ve tehlikeli ve riyaya medar olan câh, o şiddetli hırsa değmiyor. ]

Dünya hayatında, emek.. lâyık olduğu gibi karşılık bulmamaktadır. Gerçekten de öyle oluyor.. hadiseleri tahlil eden mantık, iflas ediyordur çoğu zaman.

* * *

[ Ondan, hakikî câh olan meratib-i maneviyeye ve derecat-ı kurbiyeye ve zâd-ı âhirete ve hakikî mal olan a'mal-i sâlihaya teveccüh eder. ]

Ondan derken.. dünya zevk ve sefasından diye anlıyoruz. Öyle ki, bütün bu şaşalı görüntü.. baştan sona bir aldanıştır.

Cümle.. kalbî ilgi ve alakanın, irtibat, ve rabıtanın kâinatın kaynağına karşı olması gerektiği, üzerinde duruyor.

* * *

[ Fena haslet olan hırs-ı mecazî ise, âlî bir haslet olan hırs-ı hakikîye inkılab eder. ]

Hakikî olmayan, mecazîdir.. mecazî olan da.. sadece, bir nümunedir. Yâni.. aslı gibi kıymet görmez.

İnsan.. hakikat'a inkilab eder ki, mecazî Dünya hayatına kalben yüz çevirmiştir ! . . .
çok sevindim, yeni güzellikler yazdığın için..allah razı olsun. üstelik öyle güzel bir yer seçmişsinki tam benim aradığım teselli..defalarca okudum.

".. ve kısa olan bir istikbal o şiddetli endişeye değmiyor"